Search This Blog

Sunday, August 28, 2011

İşte ayaktayım


“Kırmak mı kırılmak mı?” deseler kırılmağı seçerdim. Birini kırmak  benim istemeği düşüneçeğim türden bir şey değil. Zaten her iki şartta üzgün olucağım. Ama diğerinde daha çok vicdan azabı da çekeçeğim. Daha kolayı bence kırılmak. Hakketen de kolay. Oğle kolay kırılıyorum ki anlatamam. Ya ben bunu aslına sevmiyorum. Kırılgan da olmak istemiyorum. Bıkıyorum artık. Ama değişmek elimde değil. Hem belkide değişmeyi istemiyorum. Benim ben eden karakterleri niye değişeyim ki? Dursun öyle orda.
 Bu kırıklıklar zamanı kimseye bir şey belli etmek  bana uygun değildi. Hep kırıldığım zaman daha bir dik gezerdim. “işte dimdik ayaktayım” demek isterdim. Ama içten bakarsan paramparçaydım. Ama zamanla her şeyi belli etmeye başlatım.
Çoğu zaman acımı belli etmiyorum. Sevmem. Ben daha çok gülümsemeyi severim. Yakışıyormuşta. Ama sertlikte yakışsaydı sert olucak değildim.
Hep derim hepte diyeçeğiçm sanıyorum hayatı seviyorum. Acılarıyla da seviyorum. Acısız hayatın ne anlamı kalırdı ki?

Friday, August 19, 2011

Tek istediğim rahatlık


Benim ihtiycamı olan tek başına tatil. Sakinlik, sessizlik  ve ben. Böyle orman içi falan olsun. Yada yağmurlu sakin bir şehir. Arabalar falan olması korno seslerine tahammülüm yok. Telefonlar çalmasın. İnsanlar sakin sakin konuşsun. Sokakta gezerken kimsenin kavgasına sırf merak için acaba hangisi dövücek diye toplaşan salak insanlar olmasın. Sakin müzikler çalınsın. Güzel bir notlar döken parmaklara hayır diyemem.
Ama gitdiyim yerde öyle bir yer olsun ki onların dilinde konuaşamayım. Insalarla daha farklı yollarla konuşmak isterim yada susarım, bilmem. Ama yinede dilini bilmediğim tanımadığım bir yere gitmek istiyorum. Çok mu şey istiyorum bilemiyorum...

Sunday, August 14, 2011


ANNEMİ ÇOK SEVİYORUM

Bugün Bakü’ye gitmem gerekti. Yolda giderken, öylece dışarıyı izliyordum. Sessizce etrafı izlemek o kadar zevkliydi ki.

Dönüş yolunda, Europa Hotel’i gördüm. Buradan nefret ederim çünkü ben çok küçükken aklımda kalan bir anı var burayla ilgili. Bu anı, benim hatırımda nasıl kaldı anlamıyorum çünkü onu yaşadığımda kendimi bilemeyecek kadar küçüktüm. Sanırım, ailemin anlattıklarıyla bir şekilde kaldı hafızamda.

Ben küçükken bu otelin önünden arabayla geçerken birden arabadaki herkes dışarı bakıp, gülmeye başladı ve ben bir şey görmediğim içim anneme sordum neye güldüklerini. Annem de gülerek “etekli erkekler vardı yolda. Polisler gelince hepsi kaçıştı” dedi. Bu, bana pek de komik gelmedi ama ben de sırf onlar da güldüğü için güldüm o anda.

Oradan her geçişimde aklıma bu geliyor ve sinir oluyorum. O etekli adamlardam nefret ediyordum, eşcinsel olduğumu henüz keşfetmemişken. Bunun olacağını bilsem acaba kendimden de nefret eder miydim?

Ben travesti değilim ama sonuç aynı değil mi? O oteli gördükten sonra bir daha emin oldum ki; aileme kızmamalıyım.

Sonra bir anı daha geldi aklıma. Bugün hep anılar aklımda. Ben küçükken, annem beni bir kaç defa saçıma uzun saç gibi görünecek bir şeyler takarken yakalamıştı. Aslında peruk değildi de ben hayalimde onu peruk yapıyordum. O zaman bana önceden izlediğimiz bir filmi hatırlatmıştı.

 Filmin adını hatırlamıyorum ama bazı sahneler aklımda. Filmde bir erkeğin kadına dönüşmesinden bahsediliyordu. O filmi bulsam yine izlemek isterim. O filmdeki erkek gibi olursun demişti, bana. Ben de korkmuştum.

Bir kaç gün sonra televizyonda Kuşum Aydın’ı, Fatih Ürek’i görmüştük (eğer yanlış hatırlamıyorsam). Annem bana “bak bu hale mi düşmek istiyorsun?” diye sordu. Tabii ki bu cevabı beklenen bir soru değildi.  Sorduktan hemen sonra kendisi konuştu ve cevabımı beklemeden “vallahi baban öldürür seni duysa”  dedi.

Ben de o günden sonra, bir daha öyle şeyler yapmadım. Çocuktum neticede.  Şimdi düşününce çok garip geliyor bana, salak gibi hissediyorum kendimi. Ama ailemi dinlemiştim, işte. Başka ne yapabilirdim ki?  Çocuktum sonuçta.

Aileme eşcinsel olduğumu söylesem; o kelimenin ne anlama geldiğini anlayacaklarını bile sanmıyorum. Onlar için yalnızca “mavi” kelimesi var. Başka kelimeler de olduğunu anlatmak çok zor. Ama bir gün annemin Prayer for Booby’i izlemesini isterdim.

Ben böyle konuştum diye, annemin kötü bir kadın olduğunu düşünmeyin lütfen. O, kötü bir insan değil. Bu sadece benim görüşüm de değil üstelik, herkes onun içim böyle düşünür.
Ben annemle konuşmayı severim hele okuduğumuz kitaplarla ilgili sohbetlerimize bayılırım.

Bir gün bahçede yalnızdı ve  fasulye ayıklıyordu. Ben de yanına gittim, sohbet etmek için. Öylesine havadan sudan konuşuyorduk. Gençliğinden bahsetmesi bana çok eğlenceli gelir hep.
Işte o gün yine gençliğinden bahsederken birden dedi ki, “ ben eskiden gelecekle ilgili tek bir şey hayal ederdim. O da çocuklarımı gerçekten anlayabilmek”.
O anda, içimde bir umut ışığı yandı. Eğer söylersem; belki beni anlamaya çalışır, diye düşündüm bir an. Tam da zamanıydı aslında. Ama susmayı seçtim.

Yine de ara sıra o sözleri aklıma geldikçe gülümsüyorum, bu umut ışığı gülümsetiyor beni.
Tek bildiğim, annemi çoook sevdiğim <3

Saturday, August 13, 2011

Sürpriz


Bir günü sonuna kadar mutlu geçirebilir misin?

Ben kendi adıma konuşayım; Hayır!
Bir yerden biri çıkar ve seni ezer. Mutluluğunu mahfeder. Ve bu ona o kadar zevk verir ki. Bir insanın canının acıması diğerini mutlu ediyor. Biz böyle bir dünyada, böyleriyle yaşıyoruz işte.

Evet ben o adamı sevmeyebilirim hatta nefret de edebilirim. Ama bu onun acı çekmesinden mutlu olacağım demek değildir. Böyle bir şey beni asla mutlu etmez. Hem de asla.

Şunu herkesten duydunuz bugüne kadar ama bir de benden duyun: İnsanlar çok tuhaf
Gerçekten öyle. Niye ben etrafımdaki herkesi kendim gibi görüyorum? Bu yüzden de insanlara güveniyorum. Ne kadar “kimseye güvenmiyorum ben” desem de; güvendiğim ve inandığım insanlar var. Ve bu çok güzel bir duygu. Aslına bakarsan çoğu duygu güzel, gerçekten hakkını vererek yaşarsan eğer.

Her darbeden sonra artık insanlara yardım etmeyeceğim, diyorum. Bugün yine dedim ve bu sözün üzerinden daha bir kaç dakika geçmeden birine yardım ettim yine.
Bakalım bunun “sürprizi” ne olacak?

Thursday, August 11, 2011

Karar


Her gün yeni bir karar alıyorum. Bazen bu kararlar daha önce aldığım kararların tam tersi olabiliyor, her zaman olmasa da.

Aslında zor olan bence kararı almaktır. Çok düşünürsün, taşınırsın. Ve sonunda bir sonuca varabilmek büyük başarıdır ama ben bazen bunu yaşayamıyorum. Gerçi buna sebep çoğu kez hafızamın zayıf olmasından ileri geliyor.

Her şeyi hatırlayamam ama bazen de öyle gereksiz şeyler aklımda kalır ki; deli olurum. Ben bazen ne düşündüğümü bile unutuyorum. Kararımı bile unutttuğum oluyor. Her neyse, konu hafıza değil kararlardı.

Bugüne kadar aldığım en büyük karar neydi, diye düşünüyorum da. Yanıtım hazır: Eşcinsel olduğumu anladığımda, bu halimle yaşamaya karar vermedir. Kararımda ısrarlı mıyım?
Bilmem. Bazen öyle oluyor ki bu kararımdan bile bıkıyorum. Evet bıkıyorum. Ben çabuk yorulan biriyim aynı zamanda. Bir şeyi yapmayı istiyorsam hırsım, ihtirasım onu alıncaya kadardır. Ama bu “bıkmak” denen illet insana düşman.

Bazen insalardan da bıkıyorum ama bu herkes için geçerli değil tabii. Düşünyorum da; eğer birinden bıkıyorsam, onu çok sevmemişimdir. Çünkü bıkmadığım bir sürü insan var  hayatımda. En çok da internet ortamında yaşarım bunu. 2-3 gün konuşurum sonrasında bıkarım. Ama orada da gerçekten sevip, hiç bıkmadığım insanlar var.

Internet ortamında birini seviyorum (arkadaşça) dediğimde; herkes bana gülüyor. O ortama güven olmaz diye bir kabullenme var herkeste. Soruyorum o insanlara; biri sana kötü bir şey mi yaptı, güvenini mi kırdı? Genelde cevaplar hayır olsa da sadece güvenilmez diyip çıkıyorlar işin içinden. Bir insanı sevmek için sanal veya reel ortam ne fark eder ki?

Hissediyorsan kalbinde o sevgiyi, gerçek budur bence. Hem sanal olmayan hayatta seçtiklerimiz çok mu güvenilir oluyor? Ben bugüne kadar güvenimi sarsacak birini görmedim sanal ortamda ve görmeyeceğime de inanıyorum. Haa, gider olur olmaz adamlara güvenirsen, elbette canın yanar ama tanıdığın, yakın olduğun birisine güvenmenin ne zararı olabilir?

Güvenmek iyidir. Sevgiyi, yalnız olmadığını hissettirir insana. Kimseye güvenmiyorsan; yalnızsındır. Sadece bir kişiden kazık yiyip bütün insanlara karşı güvensizlik besliyorsan; kaybeden bil ki sen olursun.

Wednesday, August 10, 2011

Her şeyin iyi olacağını hissediyorum


Ben mutlu biriyim. Bildiğiniz mutluluk işte. Artık kederleneceğim bir şey de yok.
Hem neden olsun ki?

Artık kendimi yalnız da hissetmiyorum. Çünkü benim arkadaşlarım var. Hem de çok arkadaşım var. Sevgilim yok ama sorun değil. Zaten şu sıralarda hiç çekemem sevgiliyi. Sevgilim olsa; onunla her gün konuşmam gerkecek ve bir de bakacağım ki; hiçbir şey yapamadan sınav vakti gelmiş.

İşte o zaman ölürüm ben. Çünkü bu sınava çok iyi hazırlanmam gerekiyor. Her gün okuyacağım,  testler çözeceğim. Hocanın verdikleriyle yetinmeyip daha fazlasını yapacağım. Aklıma koydum, kararımı verdim.

İnternete de girmeyeceğim, telefonumu bile değiştirip, interenete bağlanmayan, mp3’ü bile olmayan bir şey alacağım. Romanlarımı saklayacağım ki içlerine dalıp, kaybolmayayım.

Yani fedakarlık edeceğim, yapmak istediklerimi beklemeye alacağım. Ama bu emeğimin karşılığını da göreceğim İnşallah. Türkiye’ye okumaya gideceğim.

Bugüne kadar  ailemi hep mutlu etmek istedim, onların istediği bir yerde okuyacağım, bunun bana zararı olmaz ki. Ağabeylerimde bunu yaşayamadılar ama ben onların yerine de  kazanacağım ve ailemi mutlu edeceğim.

İnşallah Tıp Fakültesini kazanırım. Ailem de bunu istiyor, ben de öyle. Eylül ayından itibaren artık yapacaklarım sadece okumak ve ibadet etmek olacak. Birisiyle herhangi bir ilişki olmayacak, filmler olmayacak.

Tabii ki kolay değil ama alışmam gerekiyor. Hem ben zoru seviyorum, çaba harcamayı seviyorum, bu beni çok mutlu edecek biliyorum. Hatta şimdiden heyecanlandım işte.

Kendime bir hedef koyduysam, bunu yapmak daha kolay oluyor. Umarım her şey yolunda gider ve hedefime ulaşırım.

Her şeyin iyi olacağını hissediyorum. Ama bir yandan da sonun iyi olacağına hiç inanmıyorum. Neyse sona daha çok vakit var. Öyle değil mi, daha çok var???

Benim beni "ben" olarak kabul etmeyem ailem var


Bir program var televizyonda. Popstar gibi. Secimleri devam ediyor hala. Ve bir gay geldi. Durusundan, konuşmasından ve giysilerinden gay olduğu çok açık.

Tam o sırada, bir ses duydum içeriden, kimden geldiğini tam kesdiremedim ama diyordu ki; “böyle bir oğlum olsaydı; onu kendi ellerimle öldürürdüm”. Sesin anneme ait olduğunu, yüzündeki ifadeden anladım. Yüzüm kızardı, açık vereceğim diye çok korktum ve ışık hızıyla odama gittim.

O sözler uzun zaman önce soylenmişti ama hala kullaklarımda çınlıyor.
Annemi seviyorum. Hem de çok. Ama zaman geçtikçe evdeki herkesten, annem de dahil nefret ediyorum.

Beni “ben” olarak kabul etmeyecek birilerini neden seveyim ki? Sadece dünyaya gelmemi sağladıkları ama sonrasında olduğum gibi kabullenmedikleri halde mi? Onları sevmem o kadar zor ki. Biliyorum hatta eminim bundan; beni olduğum gibi kabul etmeyecekler.

Bu ne kadar zor ve aynı zamanda kötü bir durum biliyor musunuz? Bunu ancak gay isen bilirsin. Ama bu bana engel olmayacak. Beni sevmeyeni ben de zamanla unuturum. Sevmem. Zaten unutmak dediğin o kadar da zor değildir.

Biliyor musunuz, şunu hep derim ve diyeceğim de; insan bir kez gerçekten isterse, en imkansızı bile mümkün kılabilir. Tabii her şey istemekle olmuyor. Çaba harcamak ve en çok da inanmak gerek.. Ağız “bal bal” dedikçe tatlı olmaz ya, o misal işte.

Hayallerim var. Onları gerceklestireceğim. Hep hayallerim oldu benim ve bana bu dayanma gücünü veren şey belki de hayallerim. Onların bir gün gerçek olma umudu.

Gerçek olacaklar, ben gerçekleştireceğim Tek yardımcım Allahım olacak, ailem değil.
Ailem en zor zamanımda yanımda olmayacak, bunu biliyorum. Olsun, aldırmıyorum.
Ama biliyorum ki; bir gün bana muhtaç olacaklar. İşte o günü sabırsızlıkla bekleyeceğim.....