Search This Blog

Friday, July 29, 2011

Aldığım ikinci ilk nefesim


 En baştan başlamak isterim. Kendim olmaya başladığım andan.
Herkes doğar ve bir takım özelliklerle dünyaya gelir. Ama kişiliğini, büyüdükçe şekillendirir, aynı benim gibi. Bende bazı farklılıklar oldu.

Karşıma cıkan insanlar hayatımı öyle bir etkiledi ki ve her şey o kadar çabuk değişti ki; bütün bunlara hala inanamıyorum. Ben herşeyden bıkmış, yorulmuş, usanmış haldeyim. Gözümde hiç bir şey yok ve hiç kimse. Her şeyden nefret ediyorum. Hayallerimden, umutlarımdan, hatta kendimden bile.

Ama hayata aşığım. Böyle yaşamanın ne anlamı var ki? Yani buna yaşamak deniyor sizin dilinizde galiba? Benim dilimde bu ölüme arkadaş kelimerdendir. Ben zaten ölümle arkadaştım, her şeyimle. Göründüğü gibi kelimelerimle bile arkadaştım. İyi arkadaştık. Hatta onun yanına gitmeyi bile düşünüyordum. Onlara taşınmak güzel olurdu değil mi? Ben sadece sakinlik arıyordum. İşte orda bunu bulabilirdim...

 Kafam çok bozuk, aklım yerinde değildi. Hayatı bu kadar sevmeme rağmen bu kadar acı çekmeye katlanamıyordum. Aslına bakarsan acı değildi ki bu. Ben büyütüyordum. En küçük bir şey bile gözümde kocaman oluyordu.

 Ama sonra fark ettim ki; ben kendimle ilgilenirken Allah’ı unutmuşum. Ona sığınmam, ondan yardım istemem gerekirken her şeyi kendi başıma çözmeye çalışmışım hem de kendi kendime yetemiyorken.

 Bir gün odamda utanarak ellerimi göğe açtım (utanarak çünkü o zamanlar, dua ederken Allaha eziyet ettiğimi düşünürdüm) ve “Allah’ım, ben bunları hak edecek ne yaptım? Benim günahım neydi? diye isyan etmeye başladım.

Ve sonunda “ eğer escinselliğim bir günahsa benim canımı al, yaşamak zor geliyor. Yok, eğer değilse bana yardım et, lütfen, dedim. Her şeyin rüyamda netlik kazanacağına inanmıştım. Düşünmüştüm ki rüyamda Allah benimle konuşacak. Ama farklı oldu. Farklı şeyler gördüm. Tam hatırlamasam da şeytanla ilgili olduğuna emindim.

 Sabah kalktığımda, artık son günlerimi yaşadığıma emindim. Twitter’da bir kaç tweet atayım dedim. O sıralar “geykedi” diye birini takip ediyordum. Ama çok da sıkı takip etmiyordum.
Yazdığı yazıları okumuyordum. O gün içimden ona bir göz atmak geldi ve yazdıkları çok iyi geldi bana. İçimi açıldı. Neden bunları önceden okumamıştım ki?
 Bir de link vardı isminin altında. Bloguydu sanırım. Blogun tam ne olduğunu bilmiyordum ama yazmakla ilgili olduğunu biliyordum. Bloguna tıkladım.

Aman Allahım ben nereye geldim böyle? Neden önceden bu yazıları okumadım diye hayıflandım.  Yazdıkları çok güzeldi. Yüzüm gülümsemeye o kadar hasretmiş ki; okuduklarım çok iyi geldi bana

Mutlu olmuştum. Geykedi dolanıyordu aklımda. Birden, mail adresinin de olduğunu gördüm. Belki yardım eder, diye düşündüm. İçimi boşaltacak kadar olmasa da bir şeyler yazdım ona.

 Ve içimden bir ses, hayatımın o mesaja bağlı olduğunu söylüyordu bana. Her dakika, her saat girip bakıyordum, mesaj kutuma. Ama geykedi’den ses yoktu.  Bana cevap yazmayacağını düşündüm ve artık mesaj kutusuna bakmayı bıraktım. Hala biraz umudum vardı ama bundan da nefret ediyordum. Hatırlamak bile istemiyordum ve bir sure sonra beklemekten vazgeçtim.
 Sabah erken kalktığım bir gün, okula gitmedim ve oturdum bilgisayarın karşısına Haberlere göz gezdirdim ve sonra mesaj kutuma baktım. Orada, gelen kutusundaki ismi görünce gözlerim doldu. Ellerim titredi nedenini anlayamasam da. Öylece bakıyordum, açmadan.
Hadi oğlum, tıklasana, bakalım ne yazmış diyen içsesime itaat ettim sonunda ve tıkladım. Nasılsa  o isime bakacak çok vaktim olacaktı sonradan.

Geç yazdığı için özür diliyordu. Kısa yazmak istemediği için bekletmiş. Oysa onun sadece yazması bile bana yetmişti. İlk mesajı beni böyle mutlu etti, işte. Özgüvenimi arttırdı.

Ff’den Bir kaç link gönderdi ama tam okuyamadım ama hemen cevap yazmak istedim. Bu şekilde yazarken ve onu okurken, birden fark ettim ki; hayattayım ve  kendimden memnun haldeyim.

Her gün yazıyordum geykediye. Kafasını s*ktiğimin farkındaydım ama o çok iyi geliyordu bana. Benim meleğim olmuştu. Sanırım onunla iyi arkadaş olduk. Benim için o kadar önemli ki, bunu  kimse anlayamaz. Sevgilim gibi desem değil, ağabey gibi desem değil, babam gibi desem değil. Tanımlayamıyorum işte.

 Sahiden de onun bir melek olduğunu düşünüyorum. Ben onu kendi dünyamda, Tanrı katına çıkartıyorum…

Çok gevezelik ettim ama şu anda biliyorum ki; bulunduğum yol benim seçimim değil, bana verilen yolmus ve bu yolda yurumeye mecburum. Benim yolum cok eğlenceli. Geykedi o yolu, rengarenk bir yol yaptı.

İlk nefesimi doğduğumda aldım ve her bebek gibi “yaşıyorum” diye avaz avaz çığlık attım ve buna sevindim. Ama zamanla bu sevinci, öfke ve ağlamalara dönüştürdüm.

İkinci ilk nefesimi ise; o mesaj geldiği zaman aldım. O zaman bunu hissedemedim ama şimdi fark ediyorum ki; ikinci ilk nefesimi de yine sevinçli ama aynı zamanda sakin gözyaşlarıyla almisim…

4 comments: