Search This Blog

Sunday, September 22, 2013

Şehirler

Sumqayıtı (Azerbaycan) arkamda bıraktım. Artık tam başka bir ülke, tam başka bir şehirdeyim.

Kendimi, acılarımı sıkıştırmıştım. "Dur" diyordum. "Ankaraya gideceğiz ve herşey biticek" diyordum kendime. O yüzden kendime acı çekmek için izin vermiyordum. Düşünmüyordum ki, uzaklara gidersem herşeyi de kolaylıkla unuturum.

Ama olmadı be güzelim. Hiç birşey unutumaldı. Herşey aynı gibi. İçim, dışım eskiler kokuyor. Ben bayağı eskilendim.

Şimdi ne yapacağım hiç bilemiyorum. Eskilerimle birlikde yeni bir şehirde mi yaşayacağım, yoksa eskilerimi bir şekilde söküp atacağım. Bilmiyorum kiş

Gülmsüyorum hiç bir şey olmamış gibi. Mutluluğu oynuyorum.

Keşke acılarımı  da başka ülkeye taşıya bilsem.

Sunday, August 4, 2013

Gitmelerimdeki Aşklarım

Aşklar ne güzel unutulumuyor böyle? Hiç unutulmuyor. Açısıyla ferahlığıyla hep kalbinizde, beyninizde. Unutulsa ölür sanki, ibne şeyler! Ama derler ki, birinin unutmanın en güzel yolu, başka birini bulmakmış. Ben başka 5-ni bile buldum, unutulmuyor. Çalışmıyor bu şey, denedim yani, benden söylemesi.

Öyle bir gidesim geliyor ki.. Nereye hiç bilmiyorum. Çok salağım biliyorum. Öyle sanıyorum ki, gitdiğim zaman dertlerim de arkada bırakacağım. Gitmek kulağa hoş geliyor ama gidilmiyor. Gitmek söylemişken bir şey anlatıcam:

Geçen biriyle buluşdum. Onlara gitmemi istedi. Tabii birşey olucağını düşünüyordum. Ama izn vermiycektim. İstemiyordum çünki. Ben hep böyle konuşurum, sonra aksini yaparım. Yien yaptım. Seviştim adamla. Akşam da onlarda kaldım. Seks yaptık. Sabah kalkınca adam da gariplikler vardı. "Sakın aşık olma bana" dedim. "Saat 6 olucak ve ben gidicem. Bir daha beni görmeyeceksin". Biz olmuycaktık. İstemiyorum aşk meşk. Yorğunum, ibnecim. Ben çok yorgun bir adamım. O kadar da aşk atdım sırtımdan, yeri kaldı tabii ki, de.
Anlaştık sanmıştım. Gitme zamanı az kalmışdı. "Gel banyo yapalım" dedi. Kırmadım. Banyo yaptık. Bana "Hep benim yanimda ollmayi becerir misin?" dedi. "Hayır" dedim. Ben gidicektim çünki. Aşk adamı değildim. Duvara ismimi yazdı, üzerinde öpücük koydu. Ben de öpücük koyduğu yerden öptüm. Ve kalktım, banyodan çıkdım. Ağlayarak elbiselerimi giyinmeye başladım. Tam çımışdın beni çağırdı. İçerdi salıp kapıyı eliyle tutdu. "Gitme" dedi. Tam bilmem kaç kez. Bende o kadar "özür dilerim" dedim. Arkadaşım onu benden uzaklaştırıken ben gitdim. Ağlarayak gidiyordum. Aslında gitmiyordum. Ordaydım. Ayaklarım da gitmek istemiyordu. Beni saklıyordu, ama ben mahalleden çıkmıştım. Daha da gidemeyecektim. Dönmek istiyordum. Ve koşarak geri döndüm. Gidemedim ki. Sarıldım ve öptüm onu. Aşkla parlayan gözlerinden yaşlar gelmeye başladı. Ve sarıldık öylece.

Bunu size niye anlatıyorum biliyor musunuz? Beni bir daha böyle birisini sevmeyeceğini bildiğim için. Asla olmayacak böyle birisi. Asla biri bana böyle bakamiycak. Ben hak etmiyorum onun sevgisini. 

Sonunda ayrılık var. Ben gidiyorum, Azerbaycanı terk ediyorum. O kalıyor. Ölümü bile bile yaşıyoruz. Ben de onu sevmeye başlıyorum. Ben hep zamanla sever sonra acı çekerim. Olsun, alıştım sayılır. Ama gitme zamanı az kalıyor. Ayrılık zamanına mı deseydim, bilemedim ki.

Ben hep gidenlerdim galiba.

Wednesday, December 14, 2011

Acıların gay'iyim


Geçenlerde diş doktorunda oldum. Aslında hiç korkmadan gitmişdim. Gülümseyerek hatta. Okadar iyimseldim yani oraya giderken. Röntgende falan ne dedilerse yaptım. Sonra benim bu yakışıklı doktor bir şeyler  söylemedi ve dişimde bir şeyler yaptı. Naslı acıydı analtamıyorum. Bağırmıyorumda. Arkada kıllı bir yakışıklı vardi ya yapamazdım ki. Ama acıdan şimdi düşüp ölüceğimi sandım. Doktoru içimden bildiğim tüm küfürleri ediyorum. Artık yakışıklı değildi gözümde.
Akşam daha beter oldu ağrı. Sadece dişimle kalmadı ki, kulağım ve başım da onalra eşlik etdi. Böylece asla tadamayacağım acı verdiler bana. Ben acılar içinde kıvrılırkenonlar beni yenmeyi düşünüyordular sanırım. Ben hiç yenilir miyim ayol? Kocaman acılara kol kanat geldim ki ben. Ama farklı acı işte. Meğerse 2 nevi acı varmış. Ben kendi içten olana cılarımı daha çok seviyorum. Onalr ölmüyorlar. Seninler sona kadar gidiyorlarş senin bir parçana dönüşüyorlar. O kadar alışıyorsun ki, artık gitmesin hep seninle kalsın istiyorsun.  Maalesef diğerli öyle değil. Geldiği gibi de gidiyor. Hiç nasıl oldugunu hatırmalıyorsun sadece aklında aci vardı diye kalıyor...

Tuesday, October 18, 2011

ÇOK YORULDUM…



Bazen insalarla ilgili bilip bilmeden kötü-kötü konuşuyorum. Ya aslında tanımıyorum bile o kim. Belki de birileri onunla ilgili bir şey demişte o yüzden. Benim kendi iradem yok ki. Çok sevdiyim biriyle iligli birileri bir şeyler söylese ben hemen o kişiye karşı soğuycam. Araştırıb etmeden doğruluğunu. Belki de doğrudur ama bir kişo mğkemmel olamaz ki. Her kesin bir sorunu vardır kesin ki, bud a aynen öyle.
Kimle konuşuyorum ki ben? Burdan söylüyorum diğer taraftan unutuyorum. Kafam alak bulak. Her şey karıştı bir-birine. Hangi problemimi hall edicem bilemiyorum. Hayallerim gerceklerle, mutluluğum kederimle falan filan hepsi karma karışık içerilerde. Bazen bakıyorum da saatlerle konuşmamışım. Halbuki kafam ağrıyor sesten. Meğerse az önceki sesler benim içimde kopan fırtınanın yan etkisimiş.
Pazar gibi ya.
Dertlerim her biri bir yerlerden çıkıyor  “once beni hall et”?  Benim bunları düzenlemem gerekiyor ama. O kadar yoruyorlar ki beni takatim kalmıyor. Böyle işte kafayı yerim. Zaten son zamanlar kendimle de çok konuşmaya  basladim. Artık kafamdaki seslerin yüzünden hayal kurmadığım için dilime döküyorum.
 Buluşmak istediğim insalarla buluşuyormuşum gibi yapıyorum. Kendimi görmek istediğim yerlerde görüyorum.. Ama bunlar hepsi hayallerimin dış vurması. Artık gerçek ve hayali karıştırıyorum. Evde “ah biliyormusun ben bugun kimle görüştüm?” diye sormak istiyorum ve tam o zamanada ağzımdankı lafı yutuyorum. Çünki hiç kimseyle bulusmadim ben kendi kendilimyde konuştum onunla. 
Yoruldum artık ya. Çook yoruldum…

Tuesday, October 11, 2011

Fırtına


Hayatda herşey ola biliyor demek ki. İnanamyacağın, “yo, hayır ben yapmam” dediklerini hiç bilmeden bile yapıyorsun. Sonrada bide bakmışsın ki sende içeridesin.


Kendimi kayb ediyorum. Tam buldum çıkarıyım derken yine kayıyıorum ellerimden. Zayıf mıyım ne?


Bir şey oluyor hiç düşümeden mutlu oluyorum. Sonunu merak etmiyorum. Yalnış mı doğru mu diye merak etmiyorum. Hemen mutlu olamaya çalışıyorum. Neden peki? Buna ihtiyacım mı var o yüzden mi?


Artık insanlardan soğuduğumun farkına vardım. Fazla muhabbet edemiyorum. İnsanların yüzüne bakamıyorum. İğreniyorum. Suratlarına tükürmek istiyorum. Ama tam aksini yapıyorum. Onlara gülümsüyorum. Onları aldatıyorum. Böyle intikam alıyorum. Sanırım kendimce. Onlarda sen ne kadar pozitif birisin diyorlar bana. Hiç problemlerimin olmaması onları merakta bırakıyor.


Yada hayata karşı direniyorum. Onun tüm verdiyi ve vermeğe devam etdiği acılara rağmen direniyorum. Hani eski bir hikaye vardı. “ bir çiçek gereksiz yerde bitiyor. Ve rüzgar ona burada bitemezsin, çık git diyor. Ama o gitmiyor. Duruyor. Rüzgar ben işimi bilirim diyor ve hemen işe başlıyor. Fırtına koparıyor. Çiçek dayana bildiği kadar dayanıyor. Ama çok kısa. Bunu kendisi de biliyordu. Ve fırtınaya dayanamayıb uçub uzaklara gidiyor....”
Ben de dayana bildiğim kadar dayanıcam. Savaşmadan kayb etmiyeceğim.. Ben de  fırtınamda uçub gideçeğim...

Thursday, September 29, 2011

Eskileri karıştırdım


Evet biliyorum hafızam kötü. Unutuyorum işte. Yapılacakları, hatıraları, insanları hatta düşündüklerimi bile unutuyorum.
Bugün eskileri karıştırdım ve:
Kaç zamandir bir “arkadaş”ı unutmuştum. Aklıma geldi. Ne kadar özlediğimi anladım. Onunla ilgili olan hatıralarımı pek hatırlmasamda onunla konuşurken nasıl bir rahat olduğumu hatırlıyorum. O huzuru, o sakinliyi, o eylenceyi arıyorm sanırım.
Unutmuştum. Daha mı güzeldi karar veremiyorum?
Hatırlar acı da olsa tatlı da olsa hatıradır. Ve bazen aklımda kala biliyor. Onunla yaşadıklarımda pekte çok kötü hatıra yok. Aslında sanırım hiç yok. Kavqamız bile bir kaş satır gideri. Ama sonunda tatlıya bağlanırdı. Unutulurdu. Meğerse benim için unutuluyormuş. Hani benim hafıza zayıf ya.
Bu kadar hatıra bırakıpta gitmek kolaymış. Yada gitmesine izin vermek kolaymış. En azından “dur, gitme” deye bilirdim. Belkide bunu bekliyordu. Ama gidene dur denmez ki.
 Kendime bakıyorum da bir yerden giderken hep birinin “gitme, dur” demesini beklerim. Eğer ben bekliyorsam büyük olasıkla diğerleride bekler. Belkide böyle demeliydim. Ama ne fark eder ki geçen geçmiştir. Zaten zaman geriye aksada aynı şeyi yapardım sanırım.
Ama ona gitdiği için nefret etmedim. Pek saygıda duyduğum sayılmaz. Elbette üzüldüm ama zamanla kabullenip anlamya çalıştım.
Ben bu yazıyı o görsün, duygulansın ve geri dönsüm diye yazmadım. Hem dönse bile aff ede bilri miyim bilemiyorum ki? Sadece içimden geldi, yazmak zorunda oldugumu düşündüm ve yazdım...


Tuesday, September 27, 2011

Masum.



Sınıf arkadaşlarımdan, okul arkadaşlarımdan o kadar sıkılıyorum ki. Bazen nefret etdiğimi düşünüyorum…
Her gün eşcinseller için hakaretler ediyorlar. Sevmedikleri birine ibne diyorlar. Dalga geçiyorlar.
Erkekler için en kötü argo kelime sanırım.
Her gün benim yanımda konuşuyorlar. Sanki inadına yapıyorlar. Ben de görünüşe bakılırsa susuyorum. Ama içten haykırıyorum. Gücüm bu kadar işte. Yapa-yalnız kocaman okulla baş edeme ki…
Her şey çinsellik değil ki. Cinsel hayat neden bu kadar göz önünde? Masumum ben.
Ya bırak arkdaşlarımı, öğretmenler bile kelimelerinden nefretini yansıtıyor.
Bir nevi hapishane okul benim için. Başka biri olmak zorunda oluyorum. 6 saat boyuna bir “erkeğe” dönüşüyorum. Kendiliyimden çıkıyorum. Onlarda beni o kişi olarak beğeniyor seviyorlar.
Arkdaşlarımın ısrarla “neden kimseyle çık mıyorsun?” sorusu yodru artık beni.
Geçen sene bir hata yaptım hala da cezasını çekiyorum. Bir kız vardı.  Güzel kızdı. Ama sadece güzeldi. Ona karşı başka bir şey yoktu içimde. Arkadaş ola bilirdim belki. Ama aşk asla.
Işte o kızlar arkdaşlarım aramı yaptı. Zaten numarasını bile almıyordum. Okulda mektublaştık bir defa. Onun mektup gelince acayip heycanlandım. Niye bilmiyorum bir önemi yoktu ki, benim için. Herneyse okuduktan sonar kısa bir cevap yazdım. Hatırlamıyorum verdiğimi. Sanırım vermedim bile. Sonar tatil falan darken unutdum onu. Onun da beni unutduğunu sanıyordum ama bu sene okulda bakışlarından  pekte unutmuş gibi durmuyor. Ne yapacağmı şaşırdım. Rahatsız oluyorum. Mutlaka bu işten kurtulmalıyım!!! Onun günahı yok ki. O, masum.